Hiç kimsenin kimseye hesap sorma hakkı da yok haddi de yok. Herkes önce kendi hesabını bilecek. Ve herkes kendi haddini bilecek. Aksi taktirde bu bir kaos ve içinden çıkılmaz bir hal alır ki bunun kimseye bir faydası da olmaz, olamaz.
Ancak bu ülkede vatandaşlık bağıyla bağlı, ticaretini beyan eden, vergisini ödeyen, vatandaşlık görevlerini yerine getiren milliyeti ne olursa olsun her vatandaşın devletine kanunların ve anayasanın verdiği yetki ve sınırlar çerçevesinde ödediği her türlü vergi ve diğer yükümlülüklerin nereye harcandığını, nasıl harcandığını, neden harcandığını sorma ve bilgi edinme hakkı vardır. Bu sorunun muhatabı da devletin ta kendisidir. Dolayısıyla devleti yönetme yetkisi almış olan iktidardır ve hükümettir. Yani bir devlet yetkilisinin, hükümet veya iktidar yetkilisinin makamı mevkisi ne olursa olsun yasal yollarla bilgi isteme başvurusu olan bir kişi veya vatandaşa sanane veya bu türden argo bir cevap verme gibi bir hakkı da haddi de yoktur. İktidar olarak bu işe talip olmuşsan vatandaşın sorusuna makul ve mantıklı cevap vermek için orda olduğunu da bileceksin. Vatandaş ta yasal sınırlarını ve haklarını bilecek. Yani kısaca herkes hakkını da bilecek haddini de bilecek.
Son günlerde yaşanan depremlerden ötürü vatandaşlarımızın haklı olarak sordukları “ödediğimiz Deprem Vergileri, DASK ve diğer dolaylı vergilerden alınan vergiler ve imar barışından toplanan vergiler” nerede gibi çokta makul ve mantıklı soruların muhatabı olan devleti idare eden zihniyetin bu sorulara vermesi gereken yanıtların “şu kadar kentsel dönüşüm için, şu kadar afetler için, şu kadar depremden zarar görenler için vs” gibi bilgi ve belgeye dayalı yanıtlar olması yerine sanki vatandaşı hiçe sayan ve sen kimsin algısına yakın cevaplarla vatandaşı yaralar nitelikte yanıtlar yaşanıyor. Bir diğer taraftan adli makamlar üzerinden vatandaştan hesap soruluyor, gözdağı veriliyor. Oysa Vatandaşın sorduğu ileride kendi başına bu tür bir felaketin gelmesi durumunda devletine ödediği her türlü vergilerden ne derece yararlanacağından başka bir şey değil.
Bir diğer çarpıklık ta iktidarları yani hükümeti denetleme görevi olan muhalefet partilerinin temsilcilerinin vatandaş adına hükümete sorduğu, soru önergeleriyle bilgi istediği, halkın aydınlanması için iktidara ve işin başında olan yöneticilerine "deprem vergileri nereye harcandı?" sorusuna, "harcanması gereken yere harcadık" şeklindeki yaklaşım da doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Oysa devletimiz ve hükümet temsilcileri tüm vatandaşlarımıza açık, sarih ve nazikçe yapılanları pekala anlatabilir. Bunun yerine bu hırçın dilin kullanılmasının kimseye bir faydası da yok gereği de yok.
Siyaset; iktidarıyla, muhalefetiyle vatandaşlarımızın taleplerinin karşılanması için bir araçtır, amaç değildir. Amaç karşı tarafın yani muhalefetin veya kendinden olmayanları susturmak olunca bundan Muhalefet veya kendinden olmayanlar değil topyekun Vatandaşlar yani kendinden olan ya da olmayan tüm vatandaşlar etkilenmektedir. Yani var olma sebebi milliyeti, dili, dini, mezhebi, siyasi görüşü ne olursa olsun halkın hak ve menfaatlerini eşit ve adil bir şekilde korumak ve gözetmek olan hükümetin yani iktidarın, muhalefeti susturacağım diye kurduğu cümleler muhalefeti değil topyekun vatandaşların bilgi sahibi olmasını da engelliyor.
Devletin asil sahibi olan vatandaşın bilgi alma hakkını sırf muhalefeti susturmak adına engellemiş olmak kimsenin hakkı da haddine de değildir diye düşünüyorum.
İktidarıyla, muhalefetiyle aynı idealler uğruna aynı heyecanı duymak, kaygıda ve sevinçte aynı duyguları yaşamak özlemini duyduğumuz ve bugünlerde en çok ihtiyacımız olan nezaket, birlik ve beraberliğimizin daim olması dileğiyle.