“Bir insanın ritim duygusunun eğitim yoluyla geliştirilmesi, onun doğa ile uyumunu desteklemek ve güçlendirmek demektir. Bu nedenle, ritim eğitimi insanın temel gereksinimleri arasında kabul edilmelidir. Sanat eğitimi bu ihtiyacı doğrudan karşılayan bir araçtır. Temel eğitim kurumlarında ritim eğitimi verilmesi bu nedenle gereklidir.” İnsan dilin yanında seslerle de duygu, düşünce, izlenim, tasarım ve dileklerini anlatır. Farklı kıtalardaki insanlar müzik dilinde buluşabilmiş, müzikle anlaşabilmişlerdir. Müzik bundan dolayı ortak bir dil özelliğindendir. Müziği, “üst dil” olarak kabul edebiliriz. Çünkü teknolojiyle beraber kolaylaşan iletişim ortamında bütün halkların müzik yoluyla birbirini anlayabilmesi ve birbiriyle iletişim kurabilmesi mümkün olmuştur. Aynı anda aynı müziği bir çok ülke dinleyebilmektedir. 1985’de Münih’te yapılan 22 ülkeden, 216 müzik okulundan, on bin öğrencinin katıldığı Avrupa Gençlik Müzik Festivali’ni açan dönemin Alman Cumhurbaşkanı Weizsacker: “Bazı dil bilimcileri uluslar arası bir dili bulabilmek için çok uğraştılar; ama bizler uzun zamandan beri bir dili kullanıyor ve birbirimizi bu yolla daha iyi anlıyoruz. Bu dilin adı müziktir.” diyerek müziğin bir dil, bir sanat ve bir bilim olduğunu vurgulamıştır. Müziği meslek olarak seçmek isteyen insanlar şan eğitimi alırken sesi ve nefesi nasıl kullanacaklarını öğrenirler. Bunun yanında öğrenecekleri eserin sözleri yani metni ile de karşı karşıya kalırlar. Sözlerin anlaşılabilir olması şarkıcının anlatım gücünü, inandırıcılığını ve etkileyiciliğini sağlar. Diksiyon ve fonetik diye adlandırılan iki alan bu konuda önem taşır. Tiyatrocu, konuşmacı, öğretmen, sanatçı... gibi dille ve müzikle ilgili olan herkesin karşılaştığı, bilinmesi gereken alanlardır. Cinius Yayınevi tarafından yayınlanan “KALEMSİZ DİKSİYON ” adlı kitabım fonetiğin seslerin çıkarılışını, diksiyonun ise ses organlarının doğru sesleri şekilde eğitilmeleri üzerinde durduğunu belirtmektedir. Diksiyon fonetiğe dayanır. Fonetik bir dili; oluşumları, boğumlanma özellikleri, kelimelerdeki sıralanışları, yüklendikleri görevler ve uğradıkları çeşitli değişmeler açısından inceleyen gramer dalıdır. Diksiyon, herhangi bir dilin ses yapısıyla yakından ilgilidir. Bu bakımdan bir dilin fonetiği o dilin doğru ve güzel kullanılması açısından son derece önemlidir. Fonetiğin görevi, bir dili seslerin oluşumları, boğumlanma özellikleri yüklendikleri görevler, uğradıkları çeşitli değişmeler bakımından incelemektir. Fonetik sesi akustik, fizyolojik, işitme açılardan inceler. Dillerin ünlü ve ünsüzlerini, vurgu, ton, ezgi gibi özelliklerini ele alır. “İnsan vücudu, tıpkı müzik aleti gibi ses çıkarır. Vücut yapısının, sayılarını sınırladığı, seslerin nasıl boğumladığını, fizyolojiden yararlanarak, kesin olarak öğrenebiliriz. Genel ses bilimi (fonetik) ses çıkarma cihazının işlerken aldığı biçimleri ve boğumlanma noktalarını göz önünde tutarak sesleri sınıflandırır.” Ünlüler ve ünsüzlerin oluşum yerleri doğru olarak öğrenildiği zaman güzel şarkı söylenir. Türkçenin ünlü ve ünsüzleri doğru olarak öğrenilirse diksiyonda ortaya çıkan sorunların aşılması mümkün olur. Dilimizin fonetik yapısına uygun olarak yapılan sesleme, tonlama, vurgulama çalışmalarıyla, konuşma eğitiminde karşılaşılan sorunların giderilebilir. Diksiyon, sesleri ve kelimeleri doğru kullanmak, konuşurken ve şarkı söylerken dilin vurgu, ton, ezgi gibi öğelerini bozmadan, açık, seçik ve anlaşılır olmaktır. Bir dildeki kelimelerin tamamı o dilin kelime hazinesini oluşturur. Farklı terimlerle ifade edilebilir: söz varlığı, söz dağarcığı, vokabüler gibi... Bir dildeki deyimler, terimler, atasözleri o dilin kelime hazinesini oluşturur. Kelime hazinesi bir toplumun kültürünü, düşünce yapısını, dünya görüşünü ortaya çıkaran en güzel vasıtadır.
Ana dili öğretiminde aktif kelime dağarcığı geliştirilmelidir. Bunun için çeşitli yöntemler geliştirilebilir. Türkçe dersleri bir bilim değil, bir sanat gibi öğretilmelidir.