Çevremizdeki yeşil ormanlar ne kadar güzel. Ama bir araya gelen komşularımızın zaman zaman “Allah göstermesin bir yangın çıksa ne olur?” diye korkarak sorduğunu duyarım. Aynı şekilde bu ormanlık bölgedeki evlerimizde bir yangın çıksa itfaiye ne zaman yetişir, veya bu yangın ormana sıçrar mı diye hep konuşulur. Evet, korkarım yangın zihinlerimizde hem canımız hem malımız hem de bunlar kadar önemli olan evlerimizde barındırdığımız hatıralarımız için korkunç bir tehdit oluşturuyor.

Geçen ay bu korkulan olay Yaprak Mahallesi'ndeki bir komşumuzun başına geldi. Hafta sonu kapanmaları sırasında bir anda çatıdan alevler yükseldiğini gören komşular itfaiyeyi aramışlar. Ben o sırada bir zoom toplantısında olduğum için maalesef yangını birkaç saat sonra duydum. Çok şükür can kaybı olmadan söndürüldü, kendilerine çok çok geçmiş olsun diyorum.

Ertesi sabah yangın çıkan evin önünden yürürken hayretler içinde kaldım. Çatıda çıkan yangın söndürülmüştü ve çatıda belli bir hasar gözüküyordu. Hem çatıdaki yangın izleri hem de çatıdaki yıkım yaşanmış bölge çok korkutucuydu ama açıkçası evin dış duvarlarında hiçbir yangın izi yoktu. Tabii ki ateş düştüğü yeri yakar ama sevinerek söylemeliyim ki bir gün önce haberi duyduğumda korktuğumdan daha az zarar görmüş bir ev ile karşılaştım.

Meraklanmıştım.

Pazartesi günü şehirden dönerken biraz vaktim vardı ve birçoğumuzun günlük hayatta önünden geçtiği o güzel Maden İtfaiye İstasyonu'nun önünden geçiyordum ve içimdeki bir ses direksiyonumu sağa kırarak itfaiye istasyonuna girmeme sebep oldu. Arabamı park ettikten sonra otoparkta beni karşılayan itfaiyeci arkadaşımız ile istasyona girdim ve şansıma büyük bir grup itfaiyeci arkadaşımız toplantı halindeydiler. Kendimi kısaca tanıttıktan sonra hem istasyon amiri Ali Yaman Bey hem de o gün istasyonu ziyaret eden bölge amiri Siracettin Sarsılmaz Bey ile sohbet etmeye başladık.

Öncelikle kendilerine teşekkür etmek istediğimi, geçtiğimiz hafta sonu bir komşumuzun başına gelen bu felaketin çok daha vahim sonuçları olabileceğini ama diğer komşulardan duyduğuma göre hızlı ve kapsamlı bir müdahale olduğunu öğrenmiştim, detaylarını paylaşmalarını rica ettim.

Resmi kayıtlara göre 110 arandıktan ve istasyona çağrı yapıldıktan 45 saniye sonra sonra ilk araçlar yola çıkmış. Yaprak Mahallesi'ne ilk itfaiye aracı telefon aramasından 6 dakika sonra varmış. Bir arkadaşımız gururla “Avrupa’da itfaiyecilikte olay mahalline varmak için standart süre 8 dakikadır” diye ekledi. İtfaiyeci arkadaşımızın yaptığı işle bu denli gurur duyması ve dünya standartlarına göre hedef koymuş olması açıkçası hoşuma gitmişti.

O gün çevremizdeki 3 istasyondan 5 araç ve 18 itfaiyeci yaklaşık 6 dakika ile 9 dakika arasında olay yerine gelmişlerdi; yangın kısa sürede kontrol altına alınmış ve 45 dakika içinde yangın söndürülmüştü. Bu sırada iki önemli bilgiye daha kavuştum. Birincisi bölgemize ilk müdahale eden Maden ve Sarıyer Merkez itfaiye İstasyonlarına ek olarak belki de bir çoğumuzun bugüne kadar gözünden kaçan Kilyos yolu üstünde ve hem Marmara Otoyolu hem de köyümüze hizmet veren Yavuz Sultan Selim İtfaiye İstasyonu'nun varlığıydı.

İkinci bilgi ise bölgemizdeki yaşayanların itfaiye arabalarına karşı olumlu duyarlılığıydı, görüşme sırasında bu büyük itfaiye araçlarını süren bir itfaiyeci arkadaşımız, “Ben bir çok bölgede araç kullandım ama Sarıyer ve Zekeriyaköy bölgesinde yaşayanlar itfaiye sirenine çok duyarlılar, hemen yana çekip yol veriyorlar ve böylece olay mahalline daha hızlı varabiliyoruz” dedi. Bu söz bu görüşme sırasında ikinci kez beni mutlu etmişti.

Sohbetimiz devam ederken arkadaşlarımızın takım halinde kendi aralarındaki iletişimini güçlü buldum, savaşlardaki siper dostluğu gibi kendi aralarında çok hızlı iletişim kurabiliyorlar, birinin başladığı cümleyi bir diğer arkadaşı bitirebiliyordu. Çok güzel bir ev sahipliği yaptıktan sonra daha fazla vakit almamak için kendilerinden izin istedim, ama her çocuk gibi benim de içimdeki çocuk kırmızı itfaiye araçlarını yakından görmek istedi, belli ki bunu hissettiler ve bana “isterseniz çıkarken araçların arasından geçelim” dediler.

Araçların arasında gezerken Siracettin Bey tüm araçların dünya standartlarında veya üstünde olduğunu ve hem yangın hem deprem için donanımlı olduklarını ekledi. Benim en hoşuma giden araç ise resimde en solda gördüğünüz araç oldu. Aracın içi bir uçak kokpitini çağrıştırıyordu ve araçla ilgili her türlü kontrol buradan yapılabiliyordu. Deprem bölgesinde yaşayanlar olarak kendimi daha güvende hissettim.

Son olarak da mahallelerimizde bulunan hidrantların bakımı ne durumda diye sordum, 54 tane hidrant var dediler. Her altı ayda bir itfaiye tarafından kontrol ediliyormuş. Kendilerine Allaha ısmarladık derken aklıma takıldı. "Buraya okullardan öğrenciler geliyor mu?" diye sordum. Cevabı “Pandemiden önce geliyorlardı, ve pandemiden sonra devam edeceğiz” oldu. Ben de Komşuluk Birliği olarak köyümüzde yaşayan genç arkadaşlarım için bir tur düzenlemeyi planlarıma aldım.

Her komşumuza bir gün Maden'den veya bölgemizdeki diğer itfaiye istasyonlarının önünden geçerken bir uğrayıp sohbet edip ve bir bardak çay paylaşmalarını öneririm. Anladığım kadarıyla kapıları her zaman açık, gerek çevredeki okul öğrencileri gerek komşulardan ziyaret almayı seviyorlar. Sözlerime son verirken, tekrar sevgili komşumuza ve ailesine geçmiş olsun diyorum. Yangın gibi ürpertici ve dehşet verici bir olay umarım köyümüzde bir daha hiç yaşanmaz. Ama yaşanırsa da dünya standardında birden fazla itfaiye istasyonumuzun bu kadar yakınımızda olması da umarım hepimizi bir nebze rahatlatmıştır. Hepimizin canı ve malı için hayatlarını tehlikeye atan bu dostlarımızı yakından tanımanın hepimize değer katacağına inanıyorum.

Güzel günlerde buluşmak dileklerimle,

Sevgiler,